15 Ağustos 2011

Hayatımızın bir parçası: Fotoğraf çekmek

     Fotoğrafla ilgilenmeye başladığımda standart her evde bulunabilen 36filmli bir kodak makinem vardı. Dağ, tepe, kuş, börtü böcek çekme lüksümüzden çok; doğum günlerinde, önemli toplantılarda, bayramlarda, gezilerde, mezuniyetlerde fotoğraf çekilir, sonra fotoğrafçılarda tab ettirirdik. Şimdiki zamanların dijital makinelerine göre haliyle film alma, bir tane filmi yedekte tutma, tab ettirme gibi işlemleriyle, hem daha özveriliydi, hem de daha maliyetliydi. Derken hızla ilerleyen teknolojiyle dijital fotoğraf makineleri hayatımıza girdi, film derdi ortadan kalktı. Bir kez yapılan maliyetle anında çek-yükle-paylaş mantığı yaygınlaştı. Dedelerimizin babannelerimizin, hatta annelerimizin babalarımızın bizlere gösterecek çocukluk, gençlik fotoğrafları yok denilecek kadar az iken, günümüzde çoğumuzun, torunlarına aktarabileceği, ister cep telefonuyla ister küçük dijital makinelerle ya da profosyonel makinelerle çekilmiş bol bol her yaştan renkli-renksiz, boydan, alttan-üstten, yandan-tepeden profil fotoğrafları, hayatlarımızı kısmen özetleyen anı fotoğrafı albümleri mevcut hale geldi. Kısacası ulaşılabilinir fotoğraf teknolojisi sayesinde, herhangi bir sebepten, bugün çoğumuz için fotoğraf çekmek ya da çekilmek hayatımızın bir parçası.


      Peki nedir fotoğraf? Neleri göz önünde bulundurursak daha doğru ve etkili bir fotoğraf çekebiliriz?
      Bu konuda teknik ve detaylı fotoğraf bilgilerinden çok, günlük çekimlerimizi biraz daha kolaylaştırbileceğini düşündüğüm kompozisyon ve çekim teknikleri ile ilgili kısa bir derlemeyi ve kendi gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

  • Fotoğraf,  bir yığın içinden bizce özneyi seçmek olduğundan, öncelikle çektiğimiz fotoğrafla neyi anlatmak, aktarmak, anlamlandırmak istediğimizi makinaya elimize aldığımız an karar vermeli, düşünerek ekrandan ya da vizörden bakmalı, gördüğümüz açıdan “işte bunlar benim çektiğim fotoğrafta olmalı” demeliyiz. Gereksiz ayrıntıları ayıklamalı, önemli ayrıntıları atlamamalıyız. Fotoğrafı çekerken kurduğumuz cümleyi, bakarken anlatabilmeliyiz. Örneğin, bir tarihi binanın önünde bir arkadaşımızı çekerken, amaç arkadaşımızı olduğu yer ile ölümsüzleştirmek ise kuşkusuz tarihi bina da fotoğrafımızı belli oranda kaplamalı, eser arka fonumuzu oluşturmalı, arkadaşımız ise fotoğafın ziyaretçisi izlenimi vermelidir ya da tam tersi, amaç arkadaşımızın güzelliği ise arkadaşımızın bedeninin bır kısmı, yüzü omuzları vs fotoğrafımızın yoğunluğu olmalıdır. 

  • Fotoğrafta altın oran kuralını ya da başka bir deyişle 1/3 kuralını da, yani fotoğraf karemizin 6 eşit döktörtgene bölünmesi ve ilgi noktasının oluşan 4 köşeden birine yakın bir yere yerleştirilmesi de daha hoş fotoğraflar çekmemizde yardımcı olabilir. Manzara fotoğrafı ya da nesne-mekan fotoğrafı çekerken, makinemizi yatay tutarak belirtilen köşe noktalarına fotoğrafımızın öznelerini koyarak izleyiciye hoş bir seyir verebiliriz. Ya da sadece bir portre fotoğrafı çekmek istiyorsak, makinemizi tercihen dikey tutarak portrenin fotoğrafımızın min %70 ini kapsamasını sağlayacak şekilde çekim                                               yapabiliriz.

  • Rastgele bir mekanın önünde çekim yapmaktansa, kıyafete zıt renkte bir duvarı ya da duvar afişlerini, renkli ilanları, doğayı çimleri, doğadaki zıt renkleri, çiçekleri, gökyüzünü, merdiveni, şişeler ya da tuğlalar gibi dizili nesneleri kullanarak fotoğraflarımıza hoş bir fon oluşturabilir, kimi tezatlıklardan ve canlılıklardan etkili fotoğraf kompozisyonları elde edebiliriz. Ayrıca, fotoğraflarda süreklilik, simetrilik, bütünlük koruması gibi öğeler de fotoğraflarımıza hoşluk katabilir.

  • Fotoğrafımız için uygun kompozisyonumuzu oluşturduktan sonra dikkat etmemiz en önemli konu ise ışık. Bildiğimiz üzere güneş karşıdan direkt vuruyorsa fotoğrafımız karanlık; yandan ve tepeden geliyorsa gölgeli; arkamızdan geliyorsa istediğimiz aydınlıkta çıkabilir. Karanlık fotoğraflarımızı, nesnemizi flaşımızın etki alanları içinde tutarak bir nebze görünür hale getirmeyi de deneyebiliriz. Ancak, bu tarz durumlar dışında yapay ışık kaynağı olan flashları gündüz çekimlerinde olabildiğinizce az kullanmalı, mümkün olduğu kadar gün ışığından faydalanmalıyız.  Genel olarak iç mekanlarda çekim yaparken, az ışıklı ortamlarda kapı ve pencereleri açarak doğal ortamı yakalamayı deneyebiliriz. Dış mekanlarda da, etikili gün ışığı çekimleri için, sabah saatlerini ve de akşam üstünü tercih edersek daha hoş bir ışığı değerlendirmiş oluruz.

    Son olarak, lütfen küçük çocukların ve de hayvanların fotoğraflarını çekerken, onların göz yapılarının bizimkilerden daha hassas olduğunu hatırlayalım ve “flaş”sız çekim yapmaya özen gösterelim.

     Bol fotoğraflı günlere...:)

       Æ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder