30 Ağustos 2010

Manzara..Gezmek...İstanbul.

Yemyeşil ağaçların arkasına sığınmış, sakin boğazın serinliği ve bu manzarayla çelişen yedi yirmidört durmayan ikinci köprü trafiği...geçici odamın günlük manzarası. Yaklaşık 3 haftadır bu manzaraya ortağım ve 1 an olsun bir durağanlık görmedim bu İstanbul seyrimde...devamlı bir hareket devamlı bir akış... gündüzleri gün ışığının berraklığı, arasıra da parçalı bulutlu gri gökyüzü...geceleriyse karşıdan parlayan anadolu yakası...fonda bazen gemi kornası, bazen yaz eğlencelerinden çıkan müziklerin yayılması..bazen de sadece araçların uğultusu... zaman değişken, koşullar değişken, araçlar değişken, ama köprüdeki akış yer yer azalsa da, hep aynı, hayat gibi...otobüsteyken araba hayali kuran, araçtayken daha büyüğüne bakınan, emniyet kemerine hapis, bazen de onsuz heyecan arayan, yola bakmaktan çevresinin farkında olmayan köprü insanları da bizler gibi...


Çoğunlukla böyle aksa da günlük koşuşturmacalarımız, zaman zaman peşine düşmek isteriz yeni yerlerin, yeni solukların. Hangi şehirde ve nerede olduğumuz da farketmez. Kah arkadaşlarla, artan kahkahayla şamatayla, birlikteliğin kuvveti ve cesaretiyle, denenmeyecek işlerin heyecanıyla; kah tek başımıza, düşüncelerin terk edilişi, sessizliğin görsel dinginliği ve yalnızlığın özgüveniyle, çıkıp dolaşmak isteriz arada bir yeni tarihlerde, eski coğrafyalarda... Şahsen benim hayatımın olmazsa olmazıdır kısa şehir turlamaları. Hal böyle olunca da, ister istemez yansır gezi anılarım dünyama...kim bilir belki kimisi kulağınıza buyurur, sizi de çağırıverir bir gün...

Mesela, geçtiğimiz bir haftasonu, arkadaşlarım ve ben, ziyaret ettik Rumeli Hisarı’nı, hani yıllardır öğrenegeldiğimiz, boğazı kuzeyden gelebilecek saldırılardan korumak için Fatih Sultan Mehmet döneminde Anadolu Hisarı’nın karşısına inşa edilen, bugün ise Rumeli Hisarı konserlerinin düzenlendiği, Sarıyer ilçesindeki hisar.

Fatih Sultan Mehmet’in kendisinin de bizzat inşaatına katıldığı bu hisar, dünyanın en büyük kale burçları olan 3 büyük kuleye sahip ve bu kuleler adlarını inşaata nezaket eden paşalardan almış, Saruca Paşa, Zağanos Paşa ve Halil Paşa. Bugün güvenlik sebebiyle bu kulelere girmek yasak, ama tarihi surlarda dolaşmak, ve 3 açıdan da İstanbul boğazının muhteşem manzarasının keyfini çıkarmak, İstanbul’a bir kez daha hayran kalmak mümkün. Ayrıca hisarın bahçesinde açık tehşir olarak, dönem içerisinde kullanılan toplar ve gülleler de görülebilir. Yeterki çarşamba günü hariç, 9.00-16.30 arası siz müsait olun. Yaz vakti çıkacağınız birkaç basamağı dert etmek bile yersiz, çünkü zirveye varıncaki görsel şölen buna değer.



Hisar turumuzun ardından, hisara otobüsle 5-10dk uzaklıktaki Emirgan’a gittik, Sabancı Müzesi’ndeki 26 Eylül 2010’a kadar devam edecek olan Efsane İstanbul sergisindeki tarihi dokuları incelemeye. Bu sergi şehrimizin 8000 yıllık tarihine tanıklık etmiş, kimi zamanının çeşitli sebepleriyle İngiltere’den bugünün Avusturya’sına, İrlanda’dan Katar’a kadar bir çok ülkeye dağılmış, kimi yurdumuzdaki devlet müzeleri ile özel müze ve koleksiyonlardan toplanmış 500 aşkın eserle, Bizansın Bizantion’sından bugünkü İstanbul’una dönüşünü anlatmakta. İstanbul’un tarihine biraz daha yaklaşacağınız, dolaşmaktan keyif alacağınız ve vaktin nasıl geçtiğini anlayamayacağınız görmeye değer bir sergi. Kaldı ki daha önce Sabancı Müzesi’ne uğramışlığınız yoksa, Sabancı’ların Atlı Köşk’ünü de gitmişken gezmeli, bahçesinde bir kahve yudumlamalısınız. Vakti uyanlara benden tavsiyesi...

Müzeden seçmeler ve ziyaret saatleri için:
http://muze.sabanciuniv.edu/main/default.php

Æ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder