15 Kasım 2013

Kasım Yıldönümleri

Hayatta iki tür insana imrenirim: bir yaşarken birbirlerinin kıymetini bilenler, bir de öldükten sonra yeryüzündekilere bir şeyler bırakabilenler.


Onun dışı hiç bulundurmadım kalbimde kini, kıskançlığı. Dönem dönem sevdiklerimi kıskandım elbet ama o tarz bir kıskançlık değil kast ettiğim. Hiç sırf bir başkası sınavdan yüksek aldı diye onun gibi olmak istemedim ya da bir iş ya da sanat kolunda başarılı diye yerine göz koymadım. Çocukluğumda o da olmuştur belki ama olgunlaştıkça saçmalamadım. Çünkü en çok kendimle yarıştım ben, neden anlamadım, neden yapamadım, neden başaramadım vs diye. Giyindiğine takılmadım, neden bana yakışmıyor diye, çünkü bana yakışanı bulabilmekti gayem. Yetenekliyse diğerleri, neden bende yok demedim, bende var olanları nasıl geliştirebilirim dedim kendi kendime. Kısacası, pek düşünmedim diğerlerinin sahip olduklarını, kendimle ilgilenmekten. Çünkü biliyordum ki insanın isteyip de yapamayacağı bir şey yok hayatta, kendi potansiyelini fark ettikten sonra. Bazen anlayamadım da hatta insanların bana “şanslı” demesini, durduk yere benden bahsetmesini. Çünkü hangimiz şansızız ki? Özgürlüğün olduğu bir ülkede doğmadık mı ki? Dahası, bazen işe girerken, bazen terfi alırken, bazen okulda, sınavda bazen de günlük hayatta bir şekilde şanslıyız işte. Lakin bir şans daha var ki bence doğru kişiyle dünyanın en güzel şeyi haline gelen şey:  AŞK.

Yaşarken doya doya yaşanması, sözsüz kelimelerle her gün sindirilmesi gereken. Kaç gün, kaç ay, kaç yıl yaşanıldığına bakılmaksızın iki kişi arasında mücevher gibi korunması gereken. Bazen gözyaşına saklanan, bazen kocaman içten bir gülümsemeye. Bazen trip atıp köşeye çekilmeye, bazen gitmesin diye elinden sıkı sıkı tutmaya… Bazen bizi nasıl bu kadar anladığına şaşırmaya, bazen hiç anlamadığına kızmaya… Bazen küçük bir demete, bazen utangaç bir bakışa…

Onsuz da yaşanır mı peki? Tabi ki.

Hele bir de âşıksanız yağmurun sesine, güneş ışığının süzülmesine, ormanın kokusuna, bulutların dizilişine, akarsuyun akışına… Hayatın içinde yer almaya, yaşamaya, dans etmeye, kaleme, boya kalemlerine, vizöre vs.

Lakin tüm bu güzellikleri birlikte katlayıp arttırıp çoğaltmak; bisikletin pedalını birlikte çevirip yeni yolculuklara çıkmak; kötü günlere birlikte kafa yorup, acıları, yükleri paylaşmak varken, neden onsuz olasınız ki?

Olmayın. O gizli bağın lafını çok da etmeden, sessiz harflerle koruyun onu. Gülümseyişinizle çoğaltın, anlayışınızla anlamlandırın, baki yapın.

Kısacası, yaşarken birbirinizin kıymetini bilin.  Bilin ki tüm samimiyetimle ben de sizlere hayran olmaya devam edeyim :)

Sevgilerimle,
Æ 



1 yorum:

  1. Başörtü gurban olduğumun yaresulallahtan gelebilir amma lakin ki öyle değildir. Ha yorumlamam bu gadar

    YanıtlaSil